15 Mart 2009 Pazar

ben bugün hiç doymadım ki :]

evet sevgili günlük bugün aslında aç değildim ama doygunluk hissi de hiç gelmedi, sürekli canım ne olduğunu bilmediğim birşeyleri yemek istedi, vitamin dozajımı arttırsam iyi olicak galiba..

ben başkasının yaptığı yemeği yemeyi sevmiyorum, ve mutfağımı bugünlerde çok özlüyorum, kendi kendime garip kombinasyonlar yapıp adı olmayan yemekler pişirmek var içimde ama gel gör ki, iki gündür sadece meyve, peynir-ekmek, müsli, gevrek yiyorum. annem kızdı öyle yemek mi olurmuş diye, fikir ver o zaman ne yiyeceğim dedim, veremedi. allahım nolur bu kulunu mutfaksız bırakma, bak görüyosun varlık içinde yokluk çekiyor sonra.
 
tango beni neden yoruyorsun :P kareografi çalışmalarımız son hız devam etmekte, ben çıkar mıyım sahneye bilmemekle beraber çok eğleniyorum, şapka takıp kaşımı kaldırmayı, poz vermeyi, boşluğa bakıp gülümsemeyi çok seviorum: yaşasın show business :)

çamaşır yıkamaktan, daha doğrusu galiba sıkmaktan, ellerim yara oldu; yurda jetonlu makine koymayan zihniyetsiz zihniyeti eshefle kınıyorum, ne yani kardeşim ben kıyafetimi, donumu, geceliğimi tanımadığım elin adamına mı vericem yıkasın diye, hem bakalım biliyor mu ne nasıl yıkanır, ne kadar sıktırılır, nasıl kurutulur? bilmiyo tabii nerden bilecek! paramızla rezil oluyoruz. hayır benim malım çok kıymetlidir, hele ki boyuma göre kıyafeti zor bulduğumu hesaba katarsak, bir de kokular hakkındaki saplatılı halimi de göz önüne alırsak ciddi mesele bu laundry olayı.

üşütüp durduğum, sonuç itibariyle de hasta olduğum için inadı bıraktım gittim bugün kendime kalın uzun bir kaban aldım, bele kapşonu kürklü olanlardan, pek bi sevindirik oldum sonra, artık ya üşürsem diye çantama hırka, eldiven, atkı takviyesi yapmak zorunda kalmiyiciğim :)

beni anlamasını delice istediğim "bazı kişiler" var, umarım onların bunları okuması için bi gün trajik bir şekilde ölüp arkamda nesekupu.blogspot.com yazan bir not bırakmak zorunda kalmam :]

y harfi çalışmayan ve iki işi bi arada yapamayan, tık ile pıt'ı arasında bir ömür geçen emektar ibm'im artık kabak tadı vermeye başladı(o nasıl bir tadsa öyle, halbuki ben kabağı severim, hele ki baklabağının tadına bayılırım, bu durumda bu benzetme buraya uymadı galiba, neyse canım lafın gelişi işte), napicam ben bunla hiç bilmiyorum... evlat gibi, atsan atılmaz, satsan satılmaz...

bu yazı da burada biter, esra tıpış tıpış yatağına gider....  

2 yorum:

  1. tahmin et bakalım hangi kelimeyi düzelteceğim bu kez? :D
    esef doğrusu eshef değil.

    YanıtlaSil
  2. sevgili Mum Boya,
    bütün blogu okumuşsun teşekkürler ilgin için, ama sanırım seni TDK'dan gönderdiler :)
    bak onlara şöyle bir mesaj iletebilirsin. burada yazılanlar hiç bir imla kaygısı taşımaz. mesela bir sürü yabancı kelime var arada ,büyük harf çok gerekmedikçe kullanılmaz (sevmem), başlıklar bile ingilizce vs. gibi. sonra bulduğun yanlışların çoğu ne klavye hatası, ne de başka birer kelime, onlar gün içinde bir söz ağzımdan çıkarken nasıl duyuluyorsa öyle yazılmış. eshef'in, mihendis'in, siğne'nin benim yaşadığım ortamlarda espirili anlamları var ;)

    YanıtlaSil