31 Mayıs 2010 Pazartesi

no subject

üstüne düşünebileceğim şeylere ihtiyacım var, salt "gör-taklit et & öğren-uygula"dan ziyade "kafa yor-ara-tara-kendin bul" tarzı şeylere... işte tam da bu yüzden dersler hiiiiiç mi hiç ilgimi çekmiyor artık, bana ne yani. bi mr sanjay var ama o kadar motivasyonsuzum ki "challange not accepted"...

27 Mayıs 2010 Perşembe

kalbim egede kaldı

naber bilog,

Bak bu gece ne anlatacağım; sana şefkatle severek ile hırsla birşeyler yapmanın farklarını; artık büyüdüğümü, istanbulu, kaybolan ve tazelenen hırslarımı, duygularımı, sevgilerimi, yenilgilerimi, dolu dolu anlata anlata bitmeyen bi günlük dev hayatımı, ve daha neleri neleri...

Anlatmasına anlatıcam da, nasıl ki kelimeler boğazında düğümlenir, harfler de öyle şuan, parmak uçlarımda birikip kalıyor. Önce ellerimi ordan bütün kollarımı ağırlaştırıp, vücuduma yerçekimininin oturduğun yerde bile bi kaç g'ye çıkabileceğini hatırlatıyor.

Hani özleyip durduğum o yaz var ya, o sabahında kalkıp sakin kumsalında yürüdüğün, sevdiklerinle verandada kahvaltı yaptığın; küçük yeğenlerin, kuzenlerin ya da kardeşinle öğlene kadar yüzüp, kurtlar gibi acıkıp, makarnalı salatalı bir öğle yemeği masasına oturduğun; yemekten kalkıp kumsala incir ağacı kokularının içinde geçip yürüdüğün ve sonra o altın kumlar ayakların altında yumuşakça seni ısıtırken vardığın iskele kıyısındaki gölgede kitap okuduğun ve dalgaların ninnisinde uyuduğun... hani o akşamına bronz ve sıcak tenine efil efil etek ve bir de beyaz hırka giydiğin, saçlarında çiçek kokun arka planda cırcır böceği ve hafif dalga sesi, sarı loş ışıklı iskelen, yakomozun ve çayağacı kokan böceksavar sürülmüş kolların...

İşte ben o yaz gününü aslında hiç yaşamadım bilog, ama gel gör bugün yine özlüyorum o günü ve o beni, hem de en Nisan duygularımla...

24 Mayıs 2010 Pazartesi

drenched in pink

Normalde adetim değildir buraya foto eklemek ama böyle bi motivasyona ihtiyacım olacak bir döneme giriyorum.

Ders çalışmak zorunda kalmak problem değil; senelerce çalıştım, yine çalışırım, koymaz. Ama şunu anlamıyorum; bir insan bi konuda iyidir, iki konuda iyidir ama bütün konularda da değildir. Bence MiF buraya kadarmış, bundan sonrası zorlama. sırf 4 dersin ismi "special topics in finance" hani "biri gelir içini doldurur nasılsa" dersleri.

Çok büyük hayal kırıklığı yaşadım ben bugün: sanki aylardır piyasa denen jungle'a tek başlarına salınmış masum gençler biz değilmişiz de, daha geçen cuma orda dersteymişiz gibi bi halle derse başlandı. şaka olsa gerek dedim, insan bi sorar nasıl geçti stajınız naptınız diye. daha bizi göndermeden yerimizi doldurmanın derdine düşmüşsünüz. ben burda kendimi ne kadar yırtsam bi faydası yoktur ama yinede "break time" diye bişi var hacı! hele bi çek ayağını gazdan da nefes al, bi zahmet bi gözlerimizin içine bak, göreceksin orda deriiin bir boşluk var belli bi saatten sonra.

16 Mayıs 2010 Pazar

cabin crew cross check

Rüzgarlı havalarda sabiha gökçenden her uçuşumda, hay aklıma sıçayım diyorum, bok işim mi vardı, otursaydım evimde ne diye bi yerlere gidiyorum ki ben şimdi? Bi teneke kutunun içinde kağıtmış gibi çırpınan koca kanatlarla bilmem kaç bin feet yükseğe çıkmaya çalışıyorsun, doğanda uçmak olmadığını bile bile, inadına...

Annem, "o eti de bölmeden ağzına atıp yutuversen n'olur?" dedikçe çığlık çığlığa susmak tipi bir yanlızlığa düşüyor eti liflerine kadar ayırıp öyle yiyorum.

13 Mayıs 2010 Perşembe

paralel evren

Kaç tane daha olabilirdi, inan bilmiyorum. Dozu arttıkça bu paralel açılımların, açtığı kadar da boğuyor, onu anlıyorum sadece. Güzel ve çirkinin birbiriyle bu alıp veremediği ve bu kadar içiçe dış dışalığı ve benim daha önce bunu iddia etmiş de haklı çıkmış olmam acı-tatlı bi hal alıyor.

Müzik diye sızlanıyorum, susuz kalmış, havasız daralmış gibi, yoksunluğa düşüyorum, beyaz kulaklıklarımı, bissürü cigabayt şarkılarımı özlüyor, geri istiyorum. Hayatımın yaylıları beni bensiz bırakıyor müziğim olmayınca, yanyana dizilmiş onca tele vuran tuşların sesini arıyorum havada; ya da bir nefesin kıvrımlardan geçen, deliklerde koşan sessiz çığlıklarını...

Hüzünle birbirimize çok yakışıyoruz aslında, ama ben onu çoktan yollamıştım uzun sürecek bir yola, özlemiş olsa gerek beni, döndü yine yarıyoldan geri geldi.

herşey viyanadan gelmiş gibi sanki, öyle oldukça daha da mutlu ediyor, o topun peşindeki deliler o kadar da takip edilemez görülmez ve bitbit değil hani, konser desen ayrı bir fenomen bütün o insanlar için, kızlar inanılmaz, pırıltılar yüksek topuklar, satralistanbul apayrı birdünya, estetik ne zaman bu kadar default oldu farketmemişim bile, burası istanbul!, heterofobik hallerdeyim derdimi bi görkem biliyor, anlatsam dilimde tüy bitse yine açıklanmaz, haklı çıkarmaz beni, bizi, hiçbirimizi, ben ilk rollercoster'a bindiğimde de göz kapaklarım adeta birbirine yapışmıştı, hem de onca saat sırada bekledikten sonra, sonra bi daha da binmedim zaten.
*pink martini - autrefois

3 Mayıs 2010 Pazartesi

ağız dolusu acı

...yüksek olan eşiğimi de geçti artık bu ağrı, artık derin bir keder derin bir acı...

implantlarım ve ben, bir de kemik tozlarım, şu diş işi ne zormuş allahım!