27 Mayıs 2010 Perşembe

kalbim egede kaldı

naber bilog,

Bak bu gece ne anlatacağım; sana şefkatle severek ile hırsla birşeyler yapmanın farklarını; artık büyüdüğümü, istanbulu, kaybolan ve tazelenen hırslarımı, duygularımı, sevgilerimi, yenilgilerimi, dolu dolu anlata anlata bitmeyen bi günlük dev hayatımı, ve daha neleri neleri...

Anlatmasına anlatıcam da, nasıl ki kelimeler boğazında düğümlenir, harfler de öyle şuan, parmak uçlarımda birikip kalıyor. Önce ellerimi ordan bütün kollarımı ağırlaştırıp, vücuduma yerçekimininin oturduğun yerde bile bi kaç g'ye çıkabileceğini hatırlatıyor.

Hani özleyip durduğum o yaz var ya, o sabahında kalkıp sakin kumsalında yürüdüğün, sevdiklerinle verandada kahvaltı yaptığın; küçük yeğenlerin, kuzenlerin ya da kardeşinle öğlene kadar yüzüp, kurtlar gibi acıkıp, makarnalı salatalı bir öğle yemeği masasına oturduğun; yemekten kalkıp kumsala incir ağacı kokularının içinde geçip yürüdüğün ve sonra o altın kumlar ayakların altında yumuşakça seni ısıtırken vardığın iskele kıyısındaki gölgede kitap okuduğun ve dalgaların ninnisinde uyuduğun... hani o akşamına bronz ve sıcak tenine efil efil etek ve bir de beyaz hırka giydiğin, saçlarında çiçek kokun arka planda cırcır böceği ve hafif dalga sesi, sarı loş ışıklı iskelen, yakomozun ve çayağacı kokan böceksavar sürülmüş kolların...

İşte ben o yaz gününü aslında hiç yaşamadım bilog, ama gel gör bugün yine özlüyorum o günü ve o beni, hem de en Nisan duygularımla...

2 yorum:

  1. öğleye kadar deli gibi yüzüp, acıkıp, sonra makarnalı salatalı öğle yemeğine abanmaya YES! Yihuuu! Oley be işte bu! FOHAAAA!
    (overdose kahveye dayalı overcheering'i mazur görünüz)

    YanıtlaSil
  2. sana sıtarbıks bile satın alırız; yeter ki sen overcheering ol :D

    YanıtlaSil