24 Mayıs 2009 Pazar

saye ile rağmen

bazen sayesindedir bir şey, ya da ona rağmendir herşey. 
saye'ler, kıymeti bilinesilerdir, değerleri anlaşılmadan hayatımızdan geçip gidenlerdir, halbuki hatırlanmayı en çok onlar hakeder.
ama rağmen'ler daha çok iz bırakır, daha çok hatırlanır. çünkü saye'ler gibi kolay ve az bulunur değildir rağmen'ler, hep buradadır, her an karşındadır.

ve bazı şeyler vardır ki, işte onları ayırt edemezsin. hem onların sayesinde hem de onlara rağmendir.  

sen de böylesin, hem senin sayende hem de sana rağmen.

20 Mayıs 2009 Çarşamba

annem sen bunu okuma

okursan da oturup ağlama...
saldığımda göğsümün altına gelen saçlarım vardı ya, artık omzumun üstüne geliyorlar. şimdiden özledim ben o uzun saçlarımı; okşanası güzel uzun saçlarımı... ama fazla geliyorlardı artık; keyfi, çektirdiği çilesine değmiyordu, ben de gerekeni yaptım çok düşünmeden gittim kestirdim.
ve daha şimdiden çok özledim. ne olacak kökü bende yine uzayacak değil mi.. evet ama zamanla, belki ben buradan çok uzaklarda ya da ben hâlâ buralardayken.

aslında mesele saç değil. başka şeyleri de ben kestirdim attım, faydadan çok zarardı, mutlu ettiğinden daha güçlü mahvediyordu beni, içimi. ama şimdiden özledim... ne olacak sevginin kaynağı bende yüreğimde değil mi, ama ben tekrar böyle uzun uzun olduğumda, gönlüm böyle uzun uzun sevdiğinde, artık üstünden çok geçmiş olacak, ne ben bu esra olacağım, ne de dünya bu dünya...

ortaçgil - light

kanatları var bağrında, sırtında çanta yanında baytar mlb ile yollarda

baytar kardeşim, gençlik ve spor bayramı kutlamaları kapsamında izmirdeydi bu uzun haftasonu. kendisiyle kâh eğlenip güldük, kâh yorgunluktan süründük, ama mâlum olduğu üzre kendisi yurduna geri döndü bu akşam. onunla dolaşmak, sırtımda çanta, ayağımda beyaz nike'lar(o beyaz nike'lar ki avrupa'yı gördü) bana başka bir izmir hissi yaşattı. çünkü geçirdiğim zaman benim günlük izmirimin değil, başka bir esranın kardeşiyle turistlik ettiği bir şehrin zamanı gibi geldi. 

arkadaşlarını bu kadar düşünmesine kızdım biraz içimden ama o da geçti. şimdi geriye tatlı bir yorgunluk ve yatağıma kavuşmuş olmanın verdiği mutluluk kaldı. her seyahatte olduğu gibi hem kendimi hem de beraberimdekileri bir kez daha baştan tanıdım. mesela esra gerçekten de yerini yadırgayan biriymiş, annesigil misafirlikten erken kalkası bir çocukmuş, uykusu gelince kendi yatağı olmazsa huzursuzluk çıkarır, mızmız olurmuş...

okulun bitmesine 10 gün mü ne kaldı, o kadar az ki saymak dahi istemiyorum, çünkü bitmesin, hem burayı çok sevdiğim için, hem de biten her dönem ardından finalleri getirdiği için...
yarın muhtemelen kalmak üzere olduğum db dersi var, proje de yok daha ortada ama hiç gidesim yok sabahın o vaktinde o sıcak ıkış tıkış sınıfa, en iyisi mi ben gidip bi saçlarımı kestireyim, o kadar uzamışlar ki nereme koyacağımı bulamıyorum sıcaklayınca. ha bu arada birden çok ısındı ya bu hava gıcıklar oldum ben ya!

kardeşimle dövme yaptırdık, benimki bağrımda, perikızcığı, bele ince uzun bacakları, koccaman kanatları var. emre kartallar logosunu yaptırdı. amerikan futbolu takımlarına bağlılığını gösterdi aklınca, dedim olm daha kaç takımın olur, neymiş efenm ilk göz ağrısıymış, hem belki mezun olunca bi daha oynamazmış.

wolverine'i izledik, fena değildi ama çok da görsellik şöleni gibi geçmedi, bi de makinenin ampülü patladı en heycanlı yerinde mola vermek zorunda kaldık seyrimize ama bi an vardı ki --burası SpoileR!-- o herifin wolverine'in kafasına kurşun sıktığı hafızasını kaybetsin diye, sonra yere serilince bitane daha sıktığı sırf adinin teki olduğundan,--SpoileR bitti :)-- işte o an salonun en arkasından fırlasam da benim de ellerimden bıcaklar çıksai deşsem keşke o herifi dedim, boğazıma su kaçmış, nezle olmuşum gibi bi his saplandı, ama allahtan geçti :) bu arada benim sefkili balık terbiyecisi'mle ilk sinemammış bu senelerdir. yok artık dedim ama çok deşmedim, gitmişizdir ya, di mi?

bu post çok dağınık oldu ama dur dur bişi daha dicem : ben varyaa, havuza gittimm, çam ormanlarıyla kaplı vadinin eteğinde kocamaan olimpik havuz manzarası eşliğinde, ısıtılmış havuzda yüzüp termal jakuzide masaj yaptırdım kendime, yaaa :) hani bu da bana kısmet sana nispet heheh :))  

en iyisi mi ben hasret gidereyim ev kokan yorganımla, ne de olsa ev, benim "benim" dediğim yerdir.

kin-der-surprise

hiç beklemediğin bir anda, hiç ummadığın bir yerde görmek; görüp de gülümseyememektir.
içimde yükselen şeyden öyle bir korktum ki, bi kaç dakika kendime gelemedim galiba, çünkü sesler, görüntüler, izler etrafımdan kayıp giderken fütursuzca, ben sadece gözlerimden kopan delici bakışta kaldım, o anda kaldım, kitlendim, galiba ben bir zamanlar çok fazla kinlendim.
16 mayıs, 2ooo kaçtayız?  

14 Mayıs 2009 Perşembe

rise of the fallen

ben demiştim sevgili döküm kaynakçısı, insan kaynakları hocam; rise of the fallen gibi bir bölüm çekicem sana demiştim, bak daha bu fragman ;)

12 Mayıs 2009 Salı

ufacık tefecik içi dolu neşecik

şu an mutluluktan yanaklarıma al basıyor :)
 "Maaşallah" diyiniz lütfen, kem gözlerinizden, zehir sözlerinizden sakınınız çünkü az önce test edilip onaylandı ki, the god that I trust, benim yüzümü kara çıkarmıyor.  "O" da beni mi çok seviyor ne, (e tabi sevgi saygı ve güven hep karşılıklı) bana böyle güzellikler sunuyor.

efenm iki gündür sansüre sansür hareketi kapsamında bir hayli kafa yormakta, interaktif iletişimden harap ve bitap düşmüş bulunmaktayım. yaptığım işlerin,(bkz1, bkz2, hatta bkz3) ki bence bu benim sanatım sayılabilir, etrafta hiç ummadığım yerlerde karşıma çıkması inanılmaz mutlu ediyor beni, bu da al basmasının ikinci sebebi.

gösteri dünyasına attığımız başarılı adımın ardından, yoğun çalışma tempomuza bir dur dedik ve prova almadan geçen şu iki akşam bana bir hayli garip geldi, resmen yorulacak birşey yoktu. ben de döktüm bütün dolabı domestos, ariel ve yumoş sponsorluğunda çay başına inmiş köylü güzeli bölümünü çektim odamın banyosunda, sitkom tadındaki yurt hayatıma.

bugün hayatımın akademi efsanelerinden biri olan sui ile (ki bu ekşideki nicki hadi benden bilmeyenlere kıyak olsun) son dersime girdim, akademik kariyerden konuştuk, heran doğurabileceği için okul artık daha fazla çalışmasına müsade etmiyormuş. hiç aklıma gelmezdi ama ders bittiğinde sınıftan çıkarken sarılıp ağlayasım geldi, sanki bir daha hiç göremiyecekmişim gibi, o çocuk doğuracak ben mezun olacak, bu ikili bir daha buluşamayacak gibi...  

ha bir de bu arada dişimi kanallarını açtık bugün, sinirlerini tek tek söküp aldık olduğu yerden, yeni dişhekimim çoşkun bey işin teknik kısmıyla uğraşırken ben de acıdan kıvranma görevini üstlendim, ortaya koyduğumuz mükemmel takım çalışmasının bir ürünü olan sancı şuan çenemde mevcut durumda. umarım çok kalmaz, biran önce çeker gider, ama gitmezse de o kadar önemli değil, ne de olsa öldürmüyorsa güçlendiriyor... ne demişler: dişe gelen çekilir :D 

öpüyorum sizi, esen kalın :) :)

11 Mayıs 2009 Pazartesi

gün gelecek

herşey geçecek,  ya da herşey bitecek... 

heyecanı bunun bambaşkaydı. istedim ve de yuttum o tozu, sahnedeydim artık.

ben bugün bunu gördüm: gmat insanın biryerlerine kaçarmış. ha o 720'i alacak mıyım? onu zamanı gelince göreceğiz.

hayatı konuştuk özgeyle bugün, işleri, dertleri, güçleri, sınavları, stresleri, ilişkileri... anınca beraber geçirdiğimiz günleri, insanın hiç mi hiç gidesi gelmiyor bir yerlere, yapışıp kalası geliyor olduğu yere şu memlekete, ama ne zaman ki attım ben adımımı kapımdan içeri, gördüm bazı şeyler artık gerçekten baymış beni. ben muhabbetin neşenin ama en önemlisi pozitif enerjinin bol olduğu ortamları ne kadar seviyorsam, bir o kadar da kendi kişisel alanıma muhtacım kimselerin karışmadığı, el dahi sürmediği.

hayat belli bir noktaya geldikten sonra, başladığın yere dönmek söz konusu olunca pek bir korkutuyor insanın gözünü...belki de dönülmez bir noktaya gelmekten daha iyidir ama bunca zaman kendi yolunda gidip de, artık misafir gibi hissetiğim eve dönmek zor geliyor bana, sonuçta iç işlerinde bağımsız ama dış işlerde anlaşma ve yasalara tabi küçük bir eyaletim orada, burada başlı başına hükmünü süren bir devletken...

8 Mayıs 2009 Cuma

en güzel yorgunluk,mutlu yorgunluk :)

uzun zaman sonra, ki en son ne zaman bu şekilde yorulmuştum hatırlamıyorum, eğlenmekten yorgunum ve isyan eden bedenim zihnime hiç bir acı hissettiremiyor.

bu haftaki 7. "neden manken değilsin ki sen, senden negzel manken olur ki" tepkisinden sonra yok artık dedim, bu kadar da olmaz, heralde bu bana ilahi bir mesaj, ve bugün itibariyle BED'imi bıraktım, umarım işe yarar.

aslında o kadar çok şey düşündüm hissetim ve yaşadım ki çok yazasım var ama uyumak, sarılıp yastıklarıma mis gibi uyumak, çok daha çekici geliyor şimdi.

kısa kısa: money supply, bu ödeve ne biçsek, şenlik mi o da ne, tırt, kolbastı sahneyi gençler bastı, database, final countdown, bahar geldi hoş geldi bahçeme benim kiraz geldi, kartpostal, kostüm saç baş, kaç kişiyiz, roka salatası berbat, sütlü sinirli kinderbueno, mis gibi deniz, çığlık at!, hindistan cevizli vişnesuyu, birdirbir, 10 kat top, burası benim ben varedenim, vazgeçme yaparsın, herşeyin bir sebebi var, ve sahne bizim...
yarın görüşürüz, iyi geceler ;)

3 Mayıs 2009 Pazar

kayıp zaman

dişim hâlâ ağrımakta, son derece parlak bulduğum serum bağlatıp voltareni damardan alma fikri baytar hekim kardeşim tarafından "saçma" bulunduğu için yapamıyorum, negzel olcaktı, sürekli bir ağrı kesici akışı damarlara ohh nasıl ferahlar insan kimbilir...
şimdi bu benim dişimin dolgusunun çıkarılıp altı temizlenip, ilaç konulmuş, üstüne 2 gündür antibiyotik içilmiş, forte*forte kere ağrı kesici yutulmuş bi de voltaren vurulmuş haliyse, kimbilir tedavisiz nasıl yaşardı insan...

bu sebepten şu son 4 günü ömrümün en büyük kayıp zamanlarından ilan ediyorum ve şampiyonluk maçında gole giden son adamken, taraftarlar yaktıkları meşaleleri sahaya attıkları için durdurulan bir maçta gibi hissediyorum kendimi, sonuç ne olursa olsun, keyifsiz ve boşa geçen kayıp zamanlar bunlar...

şimdi karanfil yağı aramaya çıkıyorum... işimiz ediyle büdüye kaldı artık...

2 Mayıs 2009 Cumartesi

ben bütün bunları aslında yaşamıyorum

bütün bunlar kötü bir rüya ve ben 10 gün içinde uyanicam,hepsi bitmiş olacak, evet kesin, ben bütün bunları yaşamıyorum...

isim veriyorum: dentist halil cenk altinöz! mahvettin sen beni, allah tependen baksın, e mi. sızlıyor o dişim dedim baktın yok bişi dedin, ulan göremedin madem bi film daha çektir, nooldu şimdi, meğer 2 taraflı çürükmüş, hatta biri apse yaptı, çözüm kanal tedavisi... diğer kırıp da üstüne kanal tedavisi yaptığın, şimdide altında kist oluşup kemiğimi eritmeye başlayan dişimden hiç bahsetmiyorum, şu genç yaşımda 2 dişimden ettin beni, vicdanınla başbaşa bırakıyorum seni... 


1 Mayıs 2009 Cuma

what happened to you?

bilmem pms yine galiba...

s.ksinler böle pms'yi.

:D