26 Şubat 2010 Cuma

dikkat, bu post uzundur!

Selam bilog,

Bir "okumaktan sıkıldım artık" konulu yazıma daha hoşgeldin. 15 gün olmuş tabi yazmayalı, bu arada neler gördük neler geçirdik (ben ve ben olarak) hiç sorma.

Hayatımın en "strike" depresyonuna girip çıktım, feci bişiydi, gece uyumak yerine yatağın tepesinde oturup Fight Club izledim. Sonra düşündüm eğer yarın öleceğimi bilsem "yaşamak istediğim hayat buydu" diyip huzurla gözlerimi kapatabilir miyim diye... kapatamadım, gözlerimden akan o uyku bilmediğim diyarlara kaçtı, gitti ve gelmedi. 3 gün insomnia gibi dolaştım, uykusuzluktan ölecekmişcesine ve uyuyamayarak.

Bütün bu olanlar staja başvurmamama sebep oldu, çünkü iş hayatını bir geçiş olarak değil yaşam tarzı olarak gördüm hayat denen "big picture" da ve private equity hayatı yaşamak istemediğime karar verdim. Trilyon dolarlık adamların paralarını yönetip yüz-binde-biri kadar bi maaşla sıradan bi hayat fikri mutlu etmedi beni. Olası işimin ne kadar gelecek vadettiği, ya da ne kadar sağlam olduğundan ziyade, beni ne kadar mutlu edebiliceğinin önemli olduğuna kanaat getirdim.

Bu arada hem etmediğini bırakmayıp, hem de dönüp yüzüne hayatım diyen kaç yüz milyon tane çiğ insansı olabileceğini gördüm ve aklım almadı. Amansız hastalıklara yakalanmaktan korkmayı bıraktım işte tam o anda, çünkü onlar için bile en azından destek tedaviler vardı, ama bu organizmalara, insaniyeti getirecek bi aşı henüz icat edilmemişti.

Artık ders çalışmıyorum bilog, sadece düzenli yaşamaya özen gösteriyorum. Hâlâ kirli kılıfıma kadar herşeyimi ütülüyor, 40 çeşit kremimle cildimin isyan eden bölgelerini besliyorum ama ders çalışmıyorum. Sadece zorunda olduğum ödevleri yapıyor sonra da zaman yine nasıl bitti anlamadan, "bu sefer erken uyumalıyım" diyip yine gece 3 de yatıyorum. Aslında kendime de haksızlık ediyorum. "passed by distinction" yazmasa da sınav kağıtlarımda, elimden geleni yapıyorum. Sonuçta akademisyen olmak istemediğime karar verdiğime göre, her boş bulduğum anda paper okumak zorunda değilim ya, değil mi?

Bir de böylesine piyasaya yönelik bir programda, hocaların "pure academic" olması bana çok saçma geliyor. Herkes bir Feyzullah olmalıydı burda, piyasanın tozunu attırdığı halde başka hissiyatlarla gelmiş fakülte insanı olmayı seçmiş olmalıydı. Ve doktoraya gitmeme kararımın ne kadar yerinde olduğunu görüyorum.

Oda arkadaşsız single hayata gitgide alışıyorum sanırım, tek eksikliğini hissettiğim şey, sürekli ders çalışıp benim de içime "ders çalışmalısın sen de çabuk masanın başına!" dürtüsünü sokan kimsenin olmayışı, bir de sabahları kendi sorumluluğunu alıp uyanmak zorunda olmak ayrı bir dert ama ne de olsa beni bekleyen hayat bundan böyle, böyle.

90 kuşağını sevdiğime karar verdim, böyle hayran gözlerle bakmaları, bana soru sormaları, birşeyler danışmlaarı o kadar hoşuma gidiyor ki, mentörlük fikri inanılmaz güzel geliyor.

Dünyanın hakiminin "quant"lar olacağı doğrultusundaki geniş yanılgı artık baydı beni. Hayır efendim siz mühendisler hiç de sandığınız kadar mühim değilsiniz; elektronik, kimya, fizik okuyup sonunda HRcı ya da finanscı olmak da neyin nesi? bizim daha çok sosyologa, böcek bilimciye, antropologa, avukata, simultane çevirmene ya da sanat tarihçisine ihtiyacımız var, daha fazla nerd'e değil. Fikrin kaynağı için bkz: what is education for.

Voleybol oynamayı seviyorum, oradaki takımın bir parçası olmak, kaçan topta dalga geçip gülmek, kazanırken de kaybederken de eğlenmek haftanın en güzel olayı oluyor çoğunlukla. Ve dizimde bu morluklarla dolaşmak acayip iyi hissettiriyor :))

işte böyle sevgili bilog,
bu arada kendime iki takım aldım : etek ceket :) kulağa garip geliyor değil mi :D

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder