28 Nisan 2009 Salı

Ms McFly

hanginize bilmiyorum ama galiba ben birinize büyük bir tepki veriyorum çünkü an itibariyle binge eating disorder altında yazan tanımların 20'sinden 19'una (çünkü intahar etmeyi hiiiç düşünmüyorum, kendi canımdan daha değerli birşey olamaz) uyduğumu keşfettim, türkçesi ne mi?:
tepkisel aşırı yeme bozukluğu ...
şu an takribi 5 aylık gibi duran bir foodbaby'im var, biz(me&myself) kendisine kısaca jesus the second dioruz :) tabii "hâl böleyken telefunken" diyecek halim olmadığına göre hâl böleyken, koşu yolları taştan olur bana; sabah erken kalkıp koşma alışkanlığıma geri dönicem, onçüüün lütfen gece ses yapmayın, efenime söliyim bi işiniz varsa erken arayın, beni baştan çıkartmayın vs. yoksa imanıma indirirm bütün şalterleri hepiniz aç biraç elektriksiz, internetsiz kalır mutsuz mutsuz yatağa yol alırsınız, "demedi" denmesin sonra arkamdan.

şaka maka nisan da bitti, istanbula filan da gitmemiş olsam bi b.ka benzediği yoktu bu nisanın, hani nisanlar pek bi süper düper aydı, atraksiyonu, neşesi, yeniliği filan bol olurdu ama ay biterken ben "way anasına bea ne aydı" demediğime göre bu sefer böyle. ha tabi daha 2 gün var heran herşey olabilir, olmayadabilir, bekleyip görelim derdim ama ben beklemicem.

öss filan negzel bir dertmiş, öyle ya, değerini bilememişiz. ama dert de yanmicam artık, yok benim hiç derdim, sizinkilerin yanında benimkiler pire'de deve kalır(!?) ya o bakımdan. 

!dünyanın geldiği hâle bi de bakın hele, insanoğlu dert yarıştırır olmuş birbiriyle..!

aitsizlik hissinin sözlükte karşılığı varsa, hangi dilde olursa olsun, kabulümdür, biri açıklasın bana, çünkü ben zaman çizgisinin üstünde durduğum şu noktasında kendimi hiçbir yere ve hiçbir şeye ait hissetmiyorum, tek emin olduğum şey "evim"in benim kendimin durduğu yer olduğudur, sanki ben benden öte birşeymişim de evim barkım, yerim yurdum da o öte olduğum ben nerede duruyorsa orasıymış gibi... 

bazen o kadar sıkılıyorum ki, bitse de gitsek diye geçiriyorum içimden, sonra düşünüyorum, gitsek de, peki ya nereye; bulamıyorum; kalıyorum olduğum yerde, gitmiyorum hiç bir yere; ama yine de an geliyor ve herşey bitiyor...

7 yorum:

  1. Türkçe'de aitsizlik diye bir kelime yok. Ait isim değil sıfat olduğundan isimlere gelen -siz ekini alamaz. Aynı anlamı veren tek bir kelime var mı bilmiyorum ama "hiçbir yere ya da hiçbir şeye ait olmama hissi" sanırım şimdilik seni idare eder.

    İçindeki bu hislere gelince... psikolojide bir karşılığı var sanırım, tedavisi de mutlaka vardır ama oldukça yaygın olduğunu da eklemek gerek. Yalnız hayatını dolu dolu yaşama gayretin takdir edilesi. Aynı gayret ve çalışkanlığın bana da bi yerlerden bulaşması dileğiyle.

    YanıtlaSil
  2. mum boya, sen sanırım anlayamamışsın bu blogun mantığını. aslında sadece başlıktaki yazıyı okuman da yeterliydi ama ben söyleyeyim yine de, bu bir günlük. imlada mükemmeliyet derdine düşmüş bir haber sitesi filan değil -ki zaten yazarımız da birçok defa belirttiği gibi yazılarını ağzından çıktığı gibi yazmaktadır. ha "sen de düzeltiyorsun" diyebilirsin ama biz yazarla çok yakın arkadaş olduğumuz için gıcıklık yapma derdindeyim ben.

    ayrıca içindeki hislerin tedavilik bir durumu yok ki.normal insanların sorunları olur, ama her sorunu tedavilik bir durum olarak göstermenin bir anlamı yok diye düşünüyorum..

    YanıtlaSil
  3. sevgili sinem,
    yazdiklarindan soyle bir anlam cikiyor: "haber siteleri ve benzerleri yazim kurallarina, dili ozenli kullanmaya dikkat etsin, gerisi sallayabilir."

    konustugu, yazdigi dili ozenli kullanmak, kelimelerin dogru yazilislarini, kullanimlarini ogrenmek, uygulamak, kisinin digerlerinden cok kendisine saygisiyla ilgilidir diye dusunuyorum sahsen. üstelik dil ortak kültürümüz olduğu için, mesela cumhuriyetimize, laikliğimize sahip çıktığımız kadar sahip çıkmamız gerektiğini de düşünüyorum. bak şöyle anlatayım sana, ayrı yazılması gereken de'leri ayrı yazmayan, herkesleri herkez yazan insanların yazılarını okudukça senin de bilinçaltına bu şekilde yerleşir, çok geçmeden sen de o hataları yapmaya başlarsın. o yuzden sinenin doğrusunun sine olduğunu bilip siğne olarak kullanıyorsa bunu italik yazarak, tırnak içine alarak, ya da bir şekilde belirtmeli yazar kişi ki okuyucu özel bir durum olduğunu anlasın.

    bu bence bir vatandaslik gorevi, toplumsal sorumluluk. sunu da belirtmek isterim ki bir takim insanlar turkce'den cok arapca konusmaya yazmaya yonelmisken, bir baska takim yari turkce yari ingilizce olan ama tam bir dil etmeyen sekilde konusurken, bilincli bir kesimin de guzel ve dogru turkce'ye sahip cikmasi gerek.

    psikolojik tedavi konusunda, evet normal insanlarin sorunlari olur, ve normal insanlar psikologa gitmelidir bence. ben de esra'ya "sen hastasin" demedim.

    YanıtlaSil
  4. mum boya,

    haber sitesi orada bir örnekti, öyle bir anlamı da sadece senin çıkardığını düşünüyorum çünkü cümle çok açık.

    imla kuralları konusunda dediklerine katılıyorum, bilmiyorum bloguma göz attın mı ama baktıysan ve dikkat ettiysen hatasız bir imla kullanmaya dikkat ediyorum, tabi hepsi kesin doğrudur gibi bir iddiam yok. zaten imlanın önemini anlatmana hiç gerek yoktu, çünkü esra da bilir, imla konusunda takıntılı denecek kadar hassasım.

    ancak esra'nın burada "yanlış" yazıyor olması onun bilmemesinden değil, günlüğünde böyle bir tarz hoşuna gittiğindendir. her hatayı hemen bilinçaltına yerleştirip yanlış kullanacak kadar bilgisiz insanlar esra'nın sorumluluğunda değildir. imla mevzusu yalnızca bilinçaltı değil, biraz da bilinç gerektirir. bu konuda hemfikiriz diye düşünüyorum. kaç defa tekrarladığını bilmiyorum ama bu esra'nın insanlara ulaşmak için değil, kendine ulaşmak için yarattığı bir blog, hatta çoğu kişiye de okumamasını tavsiye ediyor zaten.

    ayrıca psikologa gitmek başka şey, tedavi olmak başka. "normal" insanlar psikologa gitmeli tabi. ama sen direk tedavi tavsiyesinde bulunmuşsun, onu düzelttim ben.

    YanıtlaSil
  5. Sevgili Sinem,

    Bloguna bakmadim, seni tanimiyorum, yazim kurallari konusunda durusun nedir bilemem (hatta bloguna girip bakmadigima gore bunlarla ilgilenmiyorum da, ama eminim taninmaya deger guzel bir insansindir, sadece o kadar vaktim yok), ben senin yazdigina cevap verdim.

    Ayrica bu korumaci tavrini biraz rahatsiz edici buldugumu belirtmeliyim. Eger yorumlarimdan rahatsiz oluyorsa bunu Esra'nin dile getirmesini tercih ederim, senin de dedigin gibi bu Esra'nin gunlugu. Ben kendi adima oldukca dostane bir sekilde, esprili bir dille yorumlar yaptigimi, Esra'yi incitecek bir sey yazmadigimi dusunuyorum. Ha Esra oyle anladiysa, yazi dilinin kisitliligindandir. Ama Esra'nin yazdiklarindan oyle anlamadigini cikariyorum ben. Haliyle senin bu haline anlam vermekte zorlaniyorum.

    Arkadasini sevmen, ve ona destek olman, sahip cikman cok guzel ama nasil desem, basbakana bir sey soyleyecekken asiri tedbirli bir koruma tarafindan tartaklanarak uzaklastirilan vatandas gibi hissettim kendimi.

    YanıtlaSil
  6. bloguma bakmak zorunda değilsin, hatta bu gereksiz düzeltmelerin sebebiyle bakmadığına sevindim bile diyebilirim kusura bakmazsan. o sadece ihtimal dahilinde bir cümleydi.

    "korumacı tavır" derken? tamamen yanlış anlamışsın olayı. sen nasıl girip blogdaki hata gördüğün bütün yazılara tek tek üşenmeden düzeltme yapıyorsan ben de senin yanlışını fark etmeni istemiştim. rahatsız olmuş olabilirsin, ben de senin tavırlarından rahatsız olduğum için yazdım zaten. esra rahatsız olursa o da eder bir iki kelam. ben esra yazmaktan aciz olduğu için yazmıyorum buraya, kişisel olarak senin yorumlarını anlamsız bulduğum için yazıyorum. yani esra'yı tanımıyor olsam da aynı yorumları yazardım emin olabilirsin.

    YanıtlaSil
  7. şöyle açıklama getireyim madem ben de: benim blog yazmamın iki sebebi varsa onlar da sinem ile görkem'dir. aramızdaki samimiyetten ve burada yazanların aslında ortak paydalarımız olmasından ötürü sinem'in bu tavrı başbakan önündeki koruma olarak değil, içinde benim de bulunduğum bir yönetim kurulunun iki eşit üyesininden diğerinin fikirleri olarak görülebilir. burası benim sahnem, başrolde ben varım, ama en iyi yardımcı aktris oscarını da sineme verebilirim, öyle söyleyeyim.

    benim anlamadığım ben bütün içtenliğimle ve samimiyetimle içimi insanlara açmışken, hem de hiç bir kısıtlama getirmeksizin -siz çoğularınızın aksine zayıflıklarım başta olmak üzere- bütün yönlerimi düşünce ve hislerimi çekinmeden dökmüşken satırlara, insanların bunları okuyup olayların imlasına takılması.

    neşeküpü'nü, bir insan için en önemli şeylerinden biri olan zamanını feda ederek okuyanlar, bana sorarsanız bir şeyler alıyorlar ki buradalar. bir nevi alış-veriş. ilham alır, ders alır, zevk alır, keyif alır, haber alır ama birşey alır ve yorum bırakanlar da birşeyler katmak, paylaşmak, güzelleştirmek, bi haber ya da selam etmek için bırakır yorumlarını.

    hayat sahnemin perdeleri gibi yazdığım bu günlüklerin imlalarının düzeltilmesi, ne benim yaşanmış ve yazılmış günümü değiştirir, ne de duygu ve düşüncelerim için birşey ima eder. kurallar ve bilgiler zaten raflar boyunca dizilmiş kitaplarımda mevcut, ihtiyaç duyduğumda açılıp bulunmak üzere hazır ve nazır beklemekte...

    sevgiler
    esra.

    YanıtlaSil