20 Aralık 2009 Pazar

cezayir ile mano

bütün hafta dışarı çıkıp dolaşma hayaliyle yaşadıktan sonra, yağmurlu bir cuma gününü proje yaparak geçirdim. cumartesi tam da burakların iddaa ettiği gibi günlük güneşlikti; ben yine proje yaptım...

içimde kalmadı değil hani çıkıp dolaşmak ama en azından gece taksime indik de sabancıdan bi nebze olsun uzaklaşmış oldum. finanstan bu kadar uzak ama tamamen kontrolüm altımda olan birşeyi araştırmak, düşünmek, hayal edip geliştirmek inanılmaz zevkli. kendini firmanın içine koyup işleri yürüttüğünü varsaymak ve ona göre raporu yazmak, neden ve ne kadar doğru bir kararla işletme okuduğumu bir kez daha gösterdi bana.

şu an tek sıkıntım omuzlarımda bir yük duran akın hocanın ödevidir. kendimin olsa yapmazdım yine muhtemelen, MM propsition & agency theory bana pek uygulanabilir değil yani, ben işin içine başkası girince daha sorumlu oluyorum. evet bu da benim "özdisiplinsiz" kişiliğimin münasır tarafıdır. ama ne biliyor musun blog, 1 haftadır diyetteyim ve ihanet de etmedim programıma, sırf o en büyük eksikliğim olarak NeoPi-R zımbırtısının yüzüme vurduğu disiplinsiz tarafımdan kurtulmak için yapıyorum bunu.

Sertab'dan private emotion dinliyorum. ama biliyor musun, aslında her his o kadar özel ve benzersiz ki: karnının mütemadiyen aç olması hissi, sokaktaki ağlayan kıza dayanacak bir omuz verme hissi, ya da yumuşacık kısacık saçların parmakların arasında süzülürkenki hissi... yaşamak güzel şey, istanbulda bir gün gezeceğini hayal etmek de.

istanbulun görünmeyen bir yüzü var ki inanılmaz güzel. yani kendi başıma hayatta girmeyeceğim yollara arkadaşlarımla gidip sonundaki o muazzam güzellikleri görmek inanılmaz güzel. dünün kahramanları cezayir lounge ile mano'ydu.

çok özledim blog fotoğraf makinem, çantam, spor ayakkabılarım ve haritamla sokakları arşınlamayı. topuklarımı seviyor olmam düzlerimi özlemediğim mânâsına gelmez, özlüyorum hem de eşekler gibi...

ve sırtım bilmem kaç zaman oldu hâlâ ağrıyor: oturmaktan.

corporate meetings, winey the pooh, başka dilde aşk, lüle lüle, lean things offered, rodrigo leão, serenade from stars, econometrics,

12 Aralık 2009 Cumartesi

17. kat

dün akşam saat 10'a gelirken, çoğumuz hâlâ CAFE'de, önümüzde bilgisayarlar ve laptoplar, "bu soru sana geliyor" şeklinde iletişir, arka planda insanların konuşmaların, kulaklıklarımda listen to yourself: coldplay X&Y çalarken, bir an için durdum ve gülümsedim. ileride bu yorgun -uykusuz aç - pc başında "ama- peki o zaman bu- hmm tamam şöyleymiş" diyişlerimizi bile özleyeceğimi farkettim, ve olabileceğim daha iyi bir yer gelmedi o an aklıma çünkü mutluydum.

ve bugün ilk defa tamamen kendi başıma istanbuldaydım. şehri sevmek, kendini rahat hissetmek ve alışmak için gerekli olan da buydu sanırım. metrobüs inanılmaz birşeydi. köprüye kmler kala başlayan o trafiğin yanından yağ gibi akıp geçerken hem utandım hem zevkten dört köşe oldum, hem de o trafikte arabada geçen zamanlarıma yandım.

arada senaryolar yazardım kafamdan, o anda çok kötü bişey olsa, önce kimi ararım ne derim gibi. köprüden geçerken o kadar şiddetli rüzgar ve yağmur vardı ki resmen camdan dışarısı görünmüyordu ve koca metrobüs savruluyor, gıcırdıyordu, hemen hollywood yapımı seneryolarımdan biri daha belirdi zihnimde, ama bu sefer farklıydı, arayacak kimse gelmedi aklıma, kimseyi aramak istemedim. zaman değişti, ben değiştim.

dışarıdan bu kadar sıkıcı aynı zamanda bu kadar da çekici gözüken başka birşey olabilir mi bilmiyorum ama corporate life ve onun bileşenleri, burger king'in ateşi misali seni çağırıyor.

mentörümün "academic excellence is a given" demesi, çalışmak için başka bir sebeptir bana.

bilmediğim birşey öğrendim mi bugün bilmiyorum ama, güzel bir gündü benim için.

6 Aralık 2009 Pazar

time of my life

hey hey :D

neresinden başliyim bilog,

çok mutluyum böyle güzel bir haftasonu olamaz heralde :) yani insan var, insan var...

ve istanbulu çok sevmeye başladım, gece bu şehir ayrı bi güzel.

sisley elbisem, gri kelebekler, nw-pumps, balkon, fındık-votka, cities, sunseekers, curls on heads, bursa kumaşlarım!, sezar ile kleopatra, kanka, sigara yanığı, tuz-limon-tekila, londra, gel tezkere, mavi polar, bülbül suyu, niye uzun bu ya, porselenzeytin, bambi, keys, sinek ilacı aromalı, bir shuttle'ı, sakız shot, a hug, corporate life, otto...

lily allen - the fear