30 Kasım 2009 Pazartesi

rest is still unwritten*

efsane yazmaya, yeni bölümler çekmeye ya da eğitilip öğrenmeye değil,

mutlu günlerimin bedelini ödemeye gidiyorum.

gerisi daha yazılmadı, ben bunun da acısını çıkarmanın bi yolunu bulurum ne de olsa, gözyaşlarımın nemi başlar bi yerden çürütmeye.

tek güzel yanı uçmak a.*. dönüş yolunun.

bu kadar.
*natasha bedingfield

26 Kasım 2009 Perşembe

seni sevdiğimdendir gelirim ben bu yere*

yalan...

bi öyle sevemedim seni e be mif, kendimi mecbur ettiğimdendir gelerim her dediğine. kapanıp da odama çalışmak hiç de zevk vermiyor inan, nerde o consumer behavior'lar, data structures and algorithms'ler...

kardeşim himym, anam aşk-ı memnu izler, babam 5. rüyasını görürken, ben bankaların ne yaptığıyla inan hiç ilgilenmiyorum. externalities ne demek ki hem?

amaçsız araç yaşamlar, çok can sıkar. -mış yani, öyleymiş.

dağlar bilmez, yollar bilmez, şu klavyem bilir...

*birsen bilir

19 Kasım 2009 Perşembe

pros & cons

econometrics öğrenmek için geçerli sebep buldum kendime: m&b, yield curve ve LXt=Xt-1

insanlara karşı duruşumun keskinötesi olması gerektiğini; arkadaş diye bir şey olmadığını, sadece "colleague" olduğumuzu öğrendim.

canımı sıkan şeyin olayın kendisi değil, altında yatan güç savaşında egale edilmiş olmak olduğunu sanıyorum.

sevmek değil sevilmek istiyorum. yoruluyorum severken, sevmiyim seviliyim, var mı öle bi dünya?? eve gidince kimse benden ilgi beklemese de herkes bana ilgi gösterse negzel olurdu di mi, evet bence de "çok ütopik oldu".

ben bunlarla uğraşmak istemiyorum, ben primitif muhabbetlere takılıp öfkeden içim içimi yesin, midem bulansın sonra da başım günler boyu bıkmadan usanmadan ağrımaya devam etsin istemiyorum. keşke biri çıksa, 25 yaşında bir kızın finansta upper limiti budur şunları şunları yapmaya kapasitesi vardır sen kendini bunlara odakla dese, ben onları seneye kadar yapmaya çalışsam. bu arada isteyerek öğrensem, insanlar bana "bu" demese, ben de vakti gelince canlarını fena yakmak zorunda kalmasam.

durmaksızın, next- next - next tıklamasam, şarkılar hep güzel güzel çalsa, bilgisayarım beni hissetse, bana ona göre davransa.

kimse benim klavyemin sesinden rahatsız olmasa da ben de rahat rahat yazsam, yazsam da rahatlasam, rahatlasam da çalışmaya başlasam, sonra yatsam uyusam, sabah saatim çalınca uyansam, uyansam da derste gözkapaklarım yerçekimiyle savaşmasa...

sırtım ağrımasa, dizim ağrımasa, başım ağrımasa, sırtım ağrımasa.....

huuusa!
...bu da 100. kayıttır

18 Kasım 2009 Çarşamba

lise

tiksindire tiksindire öğretiyorsunuz ya şu teoriyi, yazıklar olsun size. bi investment bank risk manager'ı kadar heves uyandıramadınız içimde. o anlattıkça benim bütün kitapları, bütün paper'ları okuyup yalayıp yutasım geldi, sonra noldu? fakültenin karanlık kapısından, yurdun puslu yokuşuna çıkan yolda, hava gazına dönüştü, uçup gitti bütün hevesim.
ha sanma ki öğrenmiyeceğim ben bunları, hem de cinciğine kadar. Hem marjinal fayda azalarak artan bir eğime sahiptir, onların bir koyduğu birken ben bir koyduğum bin ediyor hergün. onlar o lise bebesi zihniyetleriyle, okunacak paperları, yapılcak sunumları, yazılcak raporları unutup günü kurtarmaya çalışadursunlar bakalım. bugün susuyorsam bi kereliğine hatır gönül saydığım içindir. bundan sonra babam gelse tanımam.
siz bi yatırım grubu kurmak için bile lafı 30 kez gevip ağzınızda, kaypaklığın dibine vuruyorsanız, gerekirse sizinle beraber kendimin de oturduğu dalı kesmekten hiç çekinmem.

böyle biline.

7 Kasım 2009 Cumartesi

damalı bayrak

istanbuldan mıdır, sabancıdan mıdır bilemedim; insanlar süreli bir "-mazsın" sendromunda. daha önce hiç bu kadar istikrarlı bir şekilde birbirini demotive eden bir toplumun parçası olmamıştım. burda herkes birbirinin cam tavanı olma uğraşında, kimse kendi derdinde değil esasında. rekabet desen değil, çünkü rekabet olsa bunu adı bir çıta olur ve gün be gün yükselir. olayı bir adım öteye götürmektense diğerlerini böl kalanları kendin yönet politikası bu.

mutluluk, keyif alarak, eğlenerek öğrenmek ne zamandan beri yanlış oldu? kabul "no pain no gain" ama her güzel şey için illaha da acı ile mi ödeme yapmak gerekir, birşeyi haketmenin tek oluru yeterince acı çekmek midir?

4 Kasım 2009 Çarşamba

mutsuz funk'm

...ve yemeğe vurdum, hem de hiç tad almadan... keşke bi şişe pasifloram olsaydı, ya da lezzetli kırmızı şarabım...o zaman yemek bile yemezdim. tüm içimi kusmak istiyorum, bütün yediklerimi....

insanın tek bir hayatı olması ne kadar yazık

yani hani bakıyorsun da bugün sonra durup düşünüyorsun yarın, diyorsun ki, ilkokuldayken o şöle şöleydi, gözdeydi, biricikti, sonradan hiç de o kadar iyi yerlere gelmedi; ya da "şimdi bu çocuk o tenefüs aralarında tükürüp koşuşturan sonra da hasta olup okula gelmeyen mi"?

yani işin özü, şu an bakıp da kendini yanında ezik hissettiğim insanlar acaba günün birinde nerede olacaklar?

bunu bi önceki ömrümüzden bilseydik, iyi olmaz mıydı?