26 Temmuz 2009 Pazar

in synergy we trust

hayatımda tanrı olmasa sinerjiye inanırdım heralde. çünkü şuan annemin ayak parmakçığı kırık olduğu için bütün ev yatışta sayın seyirciler. yani ayıp yazık vs. di mi. kadın yatıyor bari kalk sen bişeylere el at. ama yok bütün ahali miskinlikte, yine bütün işler düşmüş nil kızın başına.

şöyle bir durum var, neymiş efenm sabancı 2. kez arayıp bursunu arttırdık esra nolur gel dediği için ben de çok istediğim için annem allem kallem vs. edip gönderecekmiş beni. yani ebeveynlik böle bişi galiba, kadın işi gücü bırakıp bütün sene bana çalışacakmış. düşünüyorum taşınıyorum bi türlü sevinemiyorum. çünkü içime sinmiyor. zaten okumak, üniversiteye gitmek, yurtdışına gitmek vs. bunların hepsi birer özgürleşme sürecinin parçalarıyken hoop en başa dön. annene fındık kadar çocukken -ki ben hiç fındık kadar olmadım hep eşek kadardım- açlıktan sütüne muhtaç olduğun kadar muhtaç ol. hayır kabul edemicem galiba.

yani benim etiketteki fiyata bile bakmayan alışveriş için dolaşmayı sevmeyip, bildiği kaliteli dükkanlardan beğendiğini alıp çıkan babam bugün elini calgonit'in olduğu rafa değil onun bir altına uzatıp kipa marka bulaşık tuz alıyorsa kusura bakma anne ben de gidip sabancı'da son model hayatımı senin biriktirdiğin parayla yaşayamam. yani bir eğitim buna değer mi, bu kadar eder mi, etmeli mi bilmiyorum. olursa tabiki güzel olur seneye bu zamanlar 23 yaşında MSc diplomalı bir türk kızı olurum ama, so what, ya sonra.

yok ben bu kadar gerilime gelemiycim, gider viyanada okurum. inan daha ucuza gelir...
varan'ın da dediği gibi: inidirim başka ucuzluk başka. benim hayatımın indirim dönemi bitti. artık bursum yok, ha var ama kullanıma müsait değil, tübitak onu alıp dürüp büküp.... anlarsın işte, onun için vermiş bana. artık ucuzluk dönemine geldim.

işte sevgili para, hayatımda böyle bir etkiye sahipsin şu sıralar. koskoca amerika boşuna senin üstüne basmıyor "in god we trust" diye, anlarsın ya ;|

yani bilmiyorum, şimdi otursam gmat çalışsam ya da toefl. değişir mi ki? ne değişir ya da. ah hayat bokum gibisin böcekli bok.

23 Temmuz 2009 Perşembe

Tell me why can't it be true

dibidik dibidik

gideceği yönü bilmeyen gemiye hiç bir rüzgarın kâr etmeyeceği gibi vizyonu olmayan bir ailenin de parçalanmaya mahkum olduğunu fikir buyururum, ve bu iğrenç bozuk cümlemle hâlâ izlemekteyse 3.tekil şahsı kederden kedere savururum.

sevgili günlük,
şu sıralar ehliyet kursuna gidiyorum, akşamları 6-9 arası. kurstaki kızlar ilk günden tespiti yapmış sen buralı değilsin dediler, aa neden acaba nasıl anladınız çok şaşırdım diyecektim ki demedim, nitekim buralı değilim :]

ne oldurur ne öldürür dedikleri hâller var ya, onlar içindeyim. ne ileri ne geri, standby.

bügun dünya için ne yaptın dersen, daha yeni uyandım. ama dün toplu taşıma dahil fosil yakıt tüketen araç kullanmadım, az yemek yiyerek dünya kaynakları tüketimimi kısıtladım, bi kaç saat fazla uyuyarak CO2 salınımı'mı düşürdüm, küresel ısınma benim sayemde bir nebze yavaşladı, hatta tam duracaktı ki ben uyandım, o derece :] sonra duş almadım el yüz yıkama ile idare ettim, böylece sular kirlenmedi. yani sonuçta yaşamaktan daha mutlu olduğum günler gelecek ve ben dünyayı o günlere saklamak istiyorum, şimdi haybeye tüketmek değil.

alice hanım'a bilerek yazı yazmıyorum, çünkü kişiliğimin o yanı da sekteye uğramış durumda. ama neşe küpü hep benim, hep ben'im ...

bak sevgili günlük ben dans eden, koşan yüzen, ispanyolca ve ingilizce derslere giren, ders veren, ütüyle yemek pişiren, milyon çeşit salata servis edebilen, insanlara gittiğimiz mekanı benim babamınmış gibi hissettiren, elde yıkadığı çamaşırları klimayla pencere kolu arasına gerdiği ipe seren bi kızdım. beni bana unutturma.
*cherry blossom girl

20 Temmuz 2009 Pazartesi

sükut-u defin

sadece insanın çok sevdiği birini bir daha göremeyecek olmasının,
ya şöyle yapsaydım pişmanlığını yaşamasının ne demek olduğunu öğrendim.
cansız bedenle yanyana yatmak nasıl bir hismiş,
ne kadar soğuk edermiş en sıcak temmuz gecesini bunu gördüm ben.
en zoru da içimde cenazesi kalkarken, bedeninin hâlâ nefes aldığını bilmekti.
zordu, bitmedi...
ama gün gelecek...

15 Temmuz 2009 Çarşamba

MiF

emre günlerdir cem karaca dinleyip duruyor, "işçisin sen işçi kaal" diye diye... meğer dünya bana gelin anlaması kız söylemesi muhabbeti yapıyomuş da haberim yokmuş.

etin ne butun ne güzelim senin? sen ne biriktirdin ki gidip türkiyenin en güzel üniversitelerine başvuruyorsun? "kabul alacağına kuşku yoktu zaten" sözü sadece komik geliyor; vardı çünkü, adam sadece 16 kişi alıyor...

hayır efendim oturup bi sene evde tekrar sınavlara girip sonra bir daha başvurmak filan istemiyorum. nitekim kabul edildim, sadece bursumu kullanamıyorum, hayır bu daha da komiktir ki bursum var ama kullanamıyorum.

bunlar sinem'in demesiyle "deli saçmasından ibarettir". buradaki saçma o küçük metal bilyeler mi yoksa saçmalık mı o tartışılır ama benim açımdan gel blibli diyen köylü genç kızın elindeki buğdayları tavuklara atışındaki "saçma"dır.

yatağımı toplamadan kalkıyor, makyajımı silmeden yatıyorum... ve insanların anlamasını beklemiyorum, ne de olsa ben de o kadar iyi anlamıyorum, sadece kabul edelim olsun bitsin.

12 Temmuz 2009 Pazar

uzun aralar

en son kepten önce yazmışım. şimdi tarihe küçük notlar düşelim dee, bugünler tarihin tozlu devrelerine gömülüp gitmesin.

olaylar şöyle gelişti: 30 haziran günü uyandım alışverişe gittim geldim, biraz güneşlendim biraz yüzdüm sonra toparlanıp çıktım. saati 4 edene kadar ne çektim anlatamam :) sonra zaten çook hızlı geçti zaman o ayrı. cansu'dan derece öğrencilerinin ailesi için protokolde sınırsız yer ayrıldığını öğrenince bi sonraki mezuniyette ne yapip edip birinci olmayı kafaya koymuştum ki sahneden inip de babamları bıraktığım yerde bulamayınca vazgeçtim. hayır yani sevgili babacım, kaç mezuniyet gördün acaba? kardeşlerininkine mi gittin yeğenlerininkine mi torunlarınkine mi? yani bu sülelede ilk mezun benim afedersin. az daha oturup beklemeliydin bence. nitekim ne cüppemle ne diplomamla ne de ailemle bi fotoğrafım yok, tebrik ederim... aslında bu konudaki hassasiyetim geçti çoktan ama dedim ya unutmayalım diye not düşüyorum buraya.
sonra efenm ben kep atamadım, elimden düşüverdi çünkü :)

çeşme gündüz tekneyle koyları gezmek, kumlu denizde yüzmek, gece de ılıca'da yemek yiyip ayayorgide club'a gitmek için süper ama ben alaçatı'nın o bembeyaz dar sokağında nemli saçları, hafif yanık tenleri, mis kokan parfümleriyle salınan insanların arasında aheste aheste dolaşmaktan daha mutlu olduğumu söylemeliyim. birgün alaçatı geceleri için döneceğim.

bu arda o kadar çok yolculuk ettim ki, yol kusmak üzereyim artık, en son istanbuldan da döndüğüm de 3 günü tek gün sanarak yaşadım, o derece.

sabancıyı çok sevdim, hocaların cv'lerine bakınca ağzı açık kalıyor insanın hele o kadar alçakgönüllü ve samimi karşılandıktan sonra...

ey gmat, hayatımda hiçbirşey karşıma senin kadar çok "ama" olarak çıkmadı. diğer herşey "ok" bi sen "ama". benden de sana bir "ama" gelsin öleyse:
"sen beni bu kadar üzdün ama, sooner or later you'll pay back..."

biraz da geyik: tarot destesi aldım kendime efenm. bi o'num eksik kalmıştı şimdi tamam oldu, iyi de bakıyorum ha tutuyo açtığım kartlar ona göre :]

son olarak... bundan sonra birilerini sevmeye vaktim olacağını sanmıyorum....

hoşçakal.